Yeni Eski
Uzun bir süredir Nisan ayında çıkartmayı planladığımız yeni
Redd albümü için çalışıyoruz. Bu defa farklı bir albüm olacağının habercisi bir
çok gösterge mevcut. Ancak bunu yazarken bile “acaba ne kadar inandırıcı geliyor yazdıklarım”
diye düşünmeden edemiyorum. Aklımda beliren sorular kime göre? neye göre YENİ?
Grup ya da sanatçı her yeni albümde geride bıraktığı albümlere bakar, doğal
olarak yeni ve farklı bir üretim içinde olduğu sonucuna varabilir. Bazen sahici
bir değişim vardır, çoğuzaman da sözel ve işitsel olarak devam albümleri.
Türkiye’de genel eğilim tutan işlere değişiklik yapmaksızın “yeni” albüm
rüzgarına bırakma yönündedir. Bu ekonomik karar çoğunlukla üzerinize kalın bir
kabuk örer, her yeni albümde devam filmindeki karakteriniz sizinle özdeşir.
Örneğin Serdar Ortaç sürekli aynı şeyleri yapmıyor olsa bugün farklı ve
değişken bir algısı olacaktı. Bu durum onu belirli bir kesimim her defasında
yüklendiği referans öznesi olmaktan kurtaracaktı. Ya da Emre Aydın her albümde
sound olarak nispeten modernleşmesine karşın sözel diliyle tutunduğu “kaybeden
erkek imajını” sadece bir albümle sınırlı tutsaydı bu imajı unutturmak adına
her albümü için bir “tema” tanımlamak zorunda kalmayacaktı. Bu nedenle “Türk
Rock” müzik dünyasında çıkan neredeyse her yeni albüm yeni olmaktan çok genel
eğilimin yüreğine su serpmeyi amaçlar bu duruma en güncel örnek ise çıkış şarkılarına bakılacak olursa Yüksek Sadakat verilebilir.
Bazen dünya aksi istikamette giderken birden bire yeni bir trende hızla
artan destekçiler kazandırırsınız örneğin Mor ve Ötesi’nin “Dünya Yalan
Söylüyor” ile yakaladığı başarı böyle bir süreçle ilişkilendirilebilir. Bu
bağlamda Eurovision onlar için alternatif yolun ana yolla kesişmesi gibi
düşünülebilir. Zira “yaprağın kıpırdamasıyla Dünya’nın değişeceği“ne ilişkin
inanç grubun kök kitlesini Eurovision ve
Habertürk macerasıyla birlikte erozyona uğratmıştır.
Bir başka durum çok iyi bir yoldayken bir anda ticari eğilimlere dümen kıranlar
ve onların “yeni” anlayışı. Bu grup ya da sanatçıların yeni ve farklı olan
albümleri genelde arkalarında bıraktıkları olur. Bir deneme yapılmıştır ancak
çabuk vazgeçilmiştir. Akla gelen ilk örnekler her ne kadar farklı süreçleri de olsa Gripin ve Multitap’ın son albümleridir.
Belki de en doğal işleyen süreç ise sanatçı ya da grup değişimi hazırlayan
şartlarla tanışıncaya dek en iyi yapabildiği şeyi yapmaya devam ettiğidir.
Sanat ve samimiyet sözcüklerini yan yana getirmekten imtina etsem de bu doğal
süreç diğerlerine nazaran daha hakikidir.
Dinleyici olarak bazen yeni ve farklı şeyler duyarız. Bazen duyduklarımız
güzeldir, bazen duyduklarımız başarılamamış ya da henüz hazır olmayan bir
değişime ilişkin olsa da buradaki niyet takip etmeye fazlasıyla değer. Bu
girişim sadece dinleyen açısından değil müziği üretenler için de risklidir. Risk
çevresel etkenlerde, genel beğenilerde, anlaşılamama kaygısındadır.
Öte yandan eskiden yeni bir albümü beklemek, ya da albümün tek başına
“yeni” olması bir çok durum için geçerliyken bugün yeni çıkan albümlerin
rüzgarının ılık bir bahar esintisinden hallice olduğu söylenebilir. Yeni ürünün
kolay ulaşılır olması, ortamda çok sayıda başka yeninin de olması önemli bir
etkendir. Grup ya da sanatçılar “tema, konsept, içerik, imaj” gibi
kavramsal ve görsel değerlere geçmişe oranla bu nedenle daha fazla önem vermeye
başladılar.
Albümü sadece sözel ve işitsel bir nesne olmanın ötesinde kavramsal bir
bütün olarak göstermeyi başaranlar inandırıcılığını korur. Her albümü kendi
söylemiyle ya da bir kavramla uyumlamaya çalışan ama bütünlük ihtiva etmeyen işlerin ise “kavramsal gazı” albümün ilk müzik videosundan hemen sonra hızla sönen bir
balonla aynı kaderi paylaşır. Genel olarak Türkiye’de görülen bu durum yani;
ödünç kavramsallığın son bulması absürd bir şekilde ticari başarıyı baki
kılacaktır.
İçinde yenilik barındırmayan yeniliğin sırf yeni olduğu için yeniymiş gibi
algılandığı, yeninin hızla eskidiği bir ortama yeni bir sanat nesnesi
konumlandırmanın en gerçekçi “yeni”liği bizzat sıkıntısıdır. Üretme
faaliyetinin sıkıntısının tavan yaptığı bugünlere ilişkin hallerin eskidiğinde,
bundan bir kaç ay ya da yıl sonra eskimiş olan şey yerini “yeni” arayışlara
bırakmaya devam edecektir.
Yaşam yenilenince güzeldir, aramadan bulunamaz, aynı
sudan içmek, aynı şeylerden beslenmek, aynı ortamı teneffüs etmek bizi o
ortamın muhafazakar etkenlerine bağımlı kılar. Oysa güzel olan özgürce bütün
bağımlılıklardan arınmak, denemelere açık olmaktır. Cesur arayışlar olmasaydı
müzik yerinde sayar, yeni ve farklı akımlarla tanışamazdık.
Elbette olayı sadece müziğe kitlemek doğru olmaz, ortam belirleyicilerinin
müziğe olan etkisi punk, britpop, grunge vb. akımlarda açıkça görülür. Bu konu
ayrı bir yazı konusu bu yüzden bu akımların nasıl bir habitus’un yansımaları olduğuna bir başka yazıda değinmek lazım. Ancak
Türkiye’deki mevcut siyasi iktidarın baskıcı, tek tipleşmeye zorlayan,
muhafazakar uygulamaları içinde rock müzik karşı duruş olmaktan öte, Türkiye’nin
genç nüfusunun “apolitikleşmesine” fon müziği olmanın ötesine geçememektedir.