James Mellaart (12.09.1998 Aşıklı Ziyareti)
fotoğraf: Füsun Ertuğ
60'larda yaşanan talihsiz olaylar nedeniyle Mellaart, yıllar sonra sadece Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Aşıklı ve Çatalhöyük'ü kapsayan bir gezi için Türkiye'ye geliyordu.
60'larda yaşanan talihsiz olaylar nedeniyle Mellaart, yıllar sonra sadece Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Aşıklı ve Çatalhöyük'ü kapsayan bir gezi için Türkiye'ye geliyordu.
O yıllarda kazı başkanlığını yapan Ufuk
Esin, James Mellaart ve beraberinde bir grup ilgilinin Aşıklı'yı ziyaret
edeceğini söylemiş ve benden onların geleceği tarihte Aşıklı'da olmamı ve
yerleşmeyle ilgili bilgi vermemi rica etmişti. Düşünmeden kabul ettim, zaten o
tarihte Niğde'de bir başka kazıda, Kaletepe'deydim.
Sabah Mellaart ve beraberindekileri
Aksaray'ın girişindeki Ağaçlı tesislerinden karşılayacak ve Aşıklı'ya
getirecektim. Füsun Ertuğ, Mihriban Özbaşaran ve Nur Balkan Atlı da hem bu
önemli güne tanıklık etmek hem de bana yardımcı olmak üzere bizi Aşıklı'da
bekliyorlardı.
James ve Arlette Mellaart Ağaçlı'ya
yanaşan tur otobüsünün en ön sırasında oturuyorlardı. Kısa bir molanın ardından
Aşıklı'nın bulunduğu Kızılkaya'ya doğru yola çıktık. Doğantarla rampasını
çıkarken Mellaart bölge için önemli bir obsidyen kaynağı olan Nenezi Tepesi'ni
gördü, sonra dönüp heyecanla bölgeye ilk kez ne zaman geldiğini anlatmaya
başladı. Aşıklı'ya yaklaştıkça Mellaart'ın heyecanı artıyordu.
1950'lerin ortasında bölgede yaptığı
yüzey araştırmaları, Beycesultan, Hacılar ve Çatalhöyük kazıları ve sonrasında
yaşanan olaylar Mellaart’ın uzun süre arkeolojiden uzak kalmasına neden
olmuştu. Türkiye'de çalışması yasaklanmış, daha sonra Irak'ta yüzey
araştırmalarına katılmış ancak ilginç bulduğu yerleşmelerden birini kazmak
istediğinde İngiltere'de yeterli finansal desteği bulamamıştı. Daha sonra
University College London'da hocalık yapmaya devam etmiş ve 1991 yılında emekli
olmuştu.
Kısacası Mellaart uzun yıllar sonra yeniden genç yaşında
yaptığı büyük keşiflerin merkezine, Orta Anadolu'ya geliyordu ve neredeyse 33
yıldır kazılardan ve yeni keşiflerden uzaktı. Onun için fazlasıyla zor ve
duygusal bir deneyim olmalıydı. Nitekim kazı alanına vardığımızda her ne kadar
gizlemeye çalışsa da Mellaart'ın duygulandığı her halinden belliydi.
fotoğraf: Füsun Ertuğ
Dilimizin döndüğü kadarıyla Mellaart ve beraberindekilere
Aşıklı’yı ve bölgedeki son arkeolojik gelişmeleri anlattık. Aynı akşam birlikte
Ağaçlı tesislerinde konakladık. Mellaart orada 60’ların Çatalhöyük’ü üzerine
bir sunum yaptı. Daha sonra yaptığımız sohbetlerde yerleşmeyi nasıl bulduğunu,
kısıtlı bir bütçe ve ekiple Çatalhöyük’te kazılara nasıl başladığını anlattı.
Bütün olup biteni doğrudan ondan duymak inanılmazdı.
2003 yılında Londra’ya gittiğimde, o yıllarda Çatalhöyük
kazılarının başkan yardımcılığını yapan Shahina Farid’e Mellaart’ı sordum.
Ziyaret etmek ister misin? diye sordu, elbette dedim. Shahina telefon
numaralarını verdi, aynı gün aradım. Telefonu açan Arlette eşine danışıp daha
sonra beni arayacağını söyledi. Ertesi gün Londra’nın kuzeybatısındaki evlerine
beş çayına davet edilmiştim. Daha sonra üç dört kez aynı gün, aynı saatte
Mellaart’lara gittim. İngiliz usulü çay içip eskilerden, yeni dönem Çatalhöyük
kazılarından konuşuyorduk. Sohbetin ilerlemesiyle birlikte İngiliz usulü çay
yerini küçük bir kadeh viskiye bırakıyordu.
Bütün o sohbetler sırasında herkesin merak ettiği “Dorak”
meselesine dair tek bir soru sormadım, keyfini kaçırmak istemiyordum. Bazen
içeriden kitaplar, ayrı basımlar getiriyordu.
Bir keresinde Aşıklı’da (daha kazılar başlamadan) nehir
kıyısında bulunan profilde gördüğü kırmızı boyalı “yuvarlak bir bina”nın
çizimini göstermişti. O yıllarda Aşıklı’da yuvarlak planlı binalara ilişkin pek
fazla bilgimiz yoktu. Doğrusunu söylemek gerekirse planı elime aldığımda
Mellaart’ın 1999 yılında Cornucopia’da yayınlanan (http://www.cornucopia.net/magazine/articles/under-the-volcano/) Çatalhöyük’e ait olduğunu söylediği çizimler aklıma gelmiş ve “kırmızı
boyalı yuvarlak bina” meselesine temkinli yaklaşmış ve bu nedenle de pek fazla
kimseyle paylaşmamıştım.
Mellaart’ın Aşıklı’ya ilişkin anlattığı bir başka detay
da, Ufuk Esin’e yazdığı mektup idi. Mellaart Çatalhöyük’ü kazdığı yıllarda bir
un şirketinin çektiği tanıtım filmine danışmanlık etmiş, filmin Aşıklı’da
çekilmesini önermişti. Anadolu’da tarımın başlaması, önde buğday tarlaları
arkasında Aşıklı ve Melendiz nehrinin olduğu bir çekimle daha iyi
anlatılacaktı. Çekim için gittiklerinde höyük üzerinde ölçüm yapan DSİ
çalışanlarını gördü, ölçüm yapanların söylediklerine göre Aşıklı yapımı
sürmekte olan Mamasun Barajı’nın suları altında kalacaktı. Aceleyle Ufuk Esin’e
bir mektup yazarak Aşıklı’nın su altında kalmadan kazılması gerektiğini
belirtiyordu. Ancak o yıllarda başka projeler üzerine yoğunlaşan Ufuk Esin,
yıllar sonra 1989 yılında halen aynı tehdit altında olan Aşıklı’da kurtarma
kazılarına başladı.
James Mellaart, Beycesultan, Hacılar ve Çatalhöyük’te gün
ışığına çıkardığı muazzam buluntuların yanı sıra araştırmaları ve yazdığı
kitaplarla Anadolu ve Güneybatı Asya arkeolojisinin ufuklarını genişletmiştir.
Orta Anadolu Platosu’nda Neolitik Dönem’in varlığını
gözler önüne seren Mellaart, bu coğrafyada yıllardır sürdürdüğümüz araştırmalara
öncülük etmiştir. Tüm Aşıklı ekibi olarak kendisini şükranla anıyoruz.